Uyanmanın çok uzun ve acı veren bir süreç olduğunu anlamalısınız. Uyanmak; kendimiz hakkında, neye benzediğimiz hakkında giderek daha fazla şuurlu hale gelmektir. Duygusal alanda bu çok zordur, insanlar başkaları için en iyisini yaptıklarını çok sık tahayyül ederler; realitede ise, gerçekten utanmaları gereken en nahoş duygularını, en acıtıcı, en zararlı ve sıklıkla en iğrenç duygularını ifade etmekten başka bir şey yapmamışlardır. Aslında nahoş duyguları ifade etme, sık sık hayatta “samimi olma” ya da “yardım etmeye çalışma” vs. adı verilen şeydir. İnsanlar aslında birbirine her tür nahoş ve berbat şeyi söylemenin iyilik olduğunu düşünür ve tatlı bir şekilde gülümserlerse yardımseverlik ve iyi niyet uyguladıklarını zannederler.
Duygusal durumlarımız açısından problem budur. Yardımsever ya da iyi niyetli değiliz ve yapılması gereken şeylerin başında bunu en dipten fark etmek ve ondan nefret etmek gelir. Her şeyde kendimizi severiz. Kibrimizi tatmin eden her şeyi severiz ve dolayısıyla bizi pohpohlamadıkça komşularımızı sevmeyiz. Ve içimizde, diğer insanları daha fazla anlayan ve hatta bizi pohpohlamasalar bile onlar için kaygılanan daha iyi “ben”lere sahip olsak bile kendine düşkünlüğe, bencilliğe, kibre ait daha küçük, daha bayağı “ben”ler; belki uzun bir kendini gözlemleme zaman aralığından sonra ya da kişiliği pasifleştiren şiddetli hastalıkların bitkinliği tarafından hareketsiz duruma getirilmeleri haricinde, genellikle çok daha güçlü olduklarını ispatlarlar.
Ölüm anında insanlar sadece diğerlerinin kendilerini bağışlamalarını dilerler çünkü artık küçük “ben”lerde değillerdir. Fakat kibrin bu kırılışı, Çalışma'nın hareketiyle -yani kişinin gerçekten ne olduğu ile ilgili şuurunun artması vasıtasıyla-, uzun ve sabırlı kendini gözlemleme aracılığıyla ve hayatın hayal ettiğimiz gibi olamayacağını fark etmenin tüm içsel acısıyla aşamalı olarak meydana gelebilir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder