30 Mayıs 2019 Perşembe

Gölgeye Övgü’ler (Bir Tip 4 İncelemesi)



                                                                                              “Zarafet soğuktur” Saito Ryoku

Enneagram’da Tip 4 mizacı (Özgün/Bireyci/Melankolik benlik) dünyaya olan bakışı duygusal merkezin zihin bölümünden merkezlenmiş ve doğalarına uygun olarak yatkın oldukları sanat, edebiyat ve estetik konularında uzmanlıklar geliştirebilmektedir. Bu mizacın daha net tanınmasına olanak veren edebiyat eserleri mevcuttur. Bu yazımızda Japon kültürüyle okuyucuyu yakınlaştıran ve Sandra Maitri nin Enneagramın Spritüel Boyutu kitabında da bahsettiği Japon Kültürünün Tip 4 lere olan benzerliğinden yola çıkılmıştır. Tip 4 lerin kendilerini ifade edişlerinde geliştirdikleri önemli yollardan biri özgünlük arayışıdır. Örüntülerdeki orjinallik, yeni örüntüler oluşturma ve “denenmemiş”  olana dair yatkınlık ve derinlik arayışıdır. Bu mizaç yapısındaki içsel refleks öncelikle yaygın kabul edilmiş olana karşı bir içsel tepkinin daima tetikte olması ve geçmişe ait referanslara olan gizli bir bağlılıktır.

Geçmiş bu anlamda güçlü bir şekilde estetik ve derinlik için temel merdiven olarak görülmektedir.
Romantikliği özlem duyulan bugünde olmayan duyguların, nesnelerin, ilişkilerin gizli bir ön bilgisini taşımaktadır. Bu nedenle şimdiki an sürekli kıyaslamalar ve benzetimlerle sınanarak gerçeklik dışına çekilir ve anlatımlarına özgün bir başlangıç noktası sağlanmış olur.

“Japon mimarisinin tüm unsurları arasında tuvaletin en estetik mekân olduğu haklı olarak iddia edilebilir. Yaşamlarındaki her şeyi şiir kılan atalarımız aslında bir evin temizlikten en uzak yerini eşsiz bir zarafete dönüştürmüş, orayı doğanın güzelliklerinin birlikteliği ile doldurmuştur. Tuvaleti tamamen kirli gören ve kibar bir sohbette isminden bile söz etmeyen Batılılara kıyasla çok daha bilge ve kesinlikle daha zevkliyiz”

Tanizaki’ ye ait Gölgeye Övgü kitabı neredeyse ismiyle bile Işığın yüceltildiği Batı uygarlığı tarafından kullanılan ışıklandırmaya ve aydınlatmanın en parlak haliyle nerdeyse karanlık yok edilmek istenircesine meydanlar, caddeler, sokaklar, evlerin donatılmasına deyim yerindeyse itiraz ediyor. Öbür taraftan da karanlık taraflarımızı tanımak, eşya üzerinden kağıdın yapısı dokusu, kullanımı, ışığı emmesi, eşyaların eskimesinin verdiği huzurla kendimizi nasıl şekillendirdiğimizi anlamak için Tanizaki yol gösteriyor.

“Neden karanlıkta güzellik arama eğilimi sadece Doğulularda güçlüdür? Batı da elektriğin, doğalgazın ya da petrolün olmadığı dönemlerden geçti ama yine de bildiğim kadarıyla Batılılarda gölgeden keyif alma eğilimi hiç olmadı”

Geleneklere bağlılık 4 lerin özlem duyduğu yapılardandır. Eski bir şekilde gündelik hayatın içinde hatırlanmalı ya da onu hatırlatacak nesneler aracılığıyla yaşatılmalıdır. Bu nesneler yapıları nedeniyle kişiyi geçmişin daha duyarlı ve inceliği ile günün kabalığından uzaklaştıran bir kalkan görevi görür. Gramofon, plak, eski makineler, siyah-beyaz eski fotoğraflar, porselen, cam takımları, mektuplar vs. bunlar bir dördün ayrılmaz parçaları olabilir.

Kitapta Tanizaki şu şekilde sıralıyor: Japon tarzı evler, Japon Tuvaleti, Aydınlatma-Işık, Japon Kağıdı, Konuşma sanatı, Japon müziği, tiyatrosu ve giysisi…vb.

“Eğer gramofon ve radyoyu biz icat etseydik bunlar bizim kendi ses ve müziğimizin özel karakterini özüne çok daha sadık bir şekilde üretirdi. Japon müziği her şeyin ötesinde bir suskunluk, bir atmosfer müziği. Kaydedilince veya hoparlörde sesi arttırılınca büyüsünün büyük bir kısmı kayboluyor. Konuşma sanatında da yumuşak bir ses, tefriti tercih ediyoruz. En önemlisi de duraklamalar. Ancak gramofon ve radyo bu sessizlik anlarının tamamen cansız kılıyor”

4 lerin çokça kullandığı bazı sözcük öbeklerine de bolca rastlamak mümkün oluyor kitapta.
Sıcaklık hissi, sükunet, huzur, yumuşaklık, loş ışık, estetik, ılımlı olan, zarafet, sevmek, mum ışığı, şamdan, vernik, derinlik, karanlık, güzellik, gizem, bakmak, sessizlik, hüzünlü, kırılgan, narin, keyif almak, hassaslık, girinti, sarı akşam ışığı, dolunay…

Bu sözcükler her yapıtta kullanılma potansiyeli vardır, fakat bir 4 mizacı tarafından kullanılırken odak atmosfere ve aşağıdaki yapılara benzer şekilde bir araya gelmesi daha muhtemeldir.

“İyi aydınlatılmış evinde oturan modern insanın altının güzelliğinden haberi yoktur, ancak geçmişin karanlık evlerinde yaşayanlar onun güzelliği ile büyülenmekle kalmamış aynı zamanda onun pratik değerinin de farkında varmışlardır; çünkü altın bu loş odalarda bir yansıtıcı görevi görmüştür.”

“Porselen üretiminde büyük ilerleme kaydedildi. Bunun bizim ulusal karakterimizle bir ilgisi olduğu kesin. Parlayan hiçbir şeyi sevmiyor değiliz ancak hafif bir parlaklıktaki dalgın ışıltıyı, doğal taşlarda da yapay taşlarda da bize zamanın geçişini hatırlatan ve bunun parıltısını taşıyan loş bir ışığı tercih ediyoruz.”

“Batılı gümüş, çelik ve nikel yemek takımı kullanır ve bunları iyice parlatır ancak biz böyle parıl parıl parlayan şeylerden nefret ederiz. Bazen çaydanlık, sürahi ve sake bardağında gümüş kullansak da bunu parlatmamayı tercih ederiz.”

Bir taraftan da denge arayışı zıtlar arasında bir salınımdan sonra arzulanan bir yapıdır. Keskin aydınlatmalardan, karanlığın koyu tonlarına kadar çekilmek ve karanlığı gölge üzerinden kapladığı alanları ona geri vermek yazar için bir tercihtir. Sanki Batı Uygarlığının Japon Kültürüyle olan etkileşimin yarattığı kaybı okumaktayız kitabın bir çok yerinde. Dört mizacının kendisinde odaklandığı bir diğer önemli yapılardan biri de “Kayıp”lardır. Bir daha ulaşılamayacak olana, uzaklığına hüzünlü bir şarkı söylenerek uğurlama sürekli geciktirilir.  

“Bütün bunları yazmamın sebebi, muhtemelen edebiyatta ve sanatta, hala kurtarılacak bir şey olduğunu düşünüyor olmam. En azından edebiyat için kaybettiğimiz bu gölgeler dünyasını tekrar hatırlatmak isterim. Edebiyat denen kutsal yerin saçaklarını kalın ve böylece duvarlarını gölgeli yapıp apaçık gözüken şeyleri gölgeye saklamak, gereksiz süslemeleri ise söküp atmak istiyorum. Bu her yerde yapılsın demiyorum ama en azından biri böyle olsa yeter. Nasıl olurdu acaba, ışıkları söndürüp onlar olmadan etrafın neye benzediğini görmek…”

Duygu merkezinin işleyişinde önemli bir faktör atmosferdir. Yani çevreden aldığı izlenimlerin kendisini hangi biçimde uyardığına dikkat odaklanmıştır. Bu nedenle dünyayı güzellik ve hoşlukla tanımlaması muhtemeldir. Bu eğiliminden dolayı beklentisini buraya çevirmiştir. Çok doğaldır ki ortamın nasıl olduğu, neler çağrıştırdığı, hissettirdiği, o ortamın içindeki konumu, huzuru, rahatsızlığı kendisini çok ilgilendirmektedir. Bundan dolayı da mesafeli ve dikkatli bir soğuklukla kendini tutma eğilimi gösterebilir.  

Batının bilimle yapmak istediği “Bilmeye dair” aşırı aydınlatma ile bir odadaki tüm karanlık köşeleri yok etmesine bir itiraz vardır Doğu dilinde. Çünkü karanlığa (bilinmeyeni, belki de bilinemez olanı) dışarıdan bu şekilde müdahale ederek bilinmeyeni görünür kılamazsınız. O size kendi bütünlüğü içinde görünecektir. Aydınlık Karanlıkla olan bir bütünlük içinden. Tek taraflı her yaklaşıma takınılan tutum gibi mesafeli bir Zarafet kendini soğuklukla ifade edecektir. İçindeki ısıyı sızdırmadan.  Bu o ısının olmadığı anlamına gelmez. Sadece Doğunun Japon dilinde kendine ait özgünlüğünü  dile getirir.

Cemil YÜKSEL

19 Şubat 2019 Salı

Farkındalık ve Dikkat

Kişiliğin kötü olduğunu söylemek istemiyoruz ama kişiliğin işleyişi her şeye hâkim olduğunda dehşet verici olaylar gelişebilir. Felaketlerin eşiğine geldiğimiz ama son anda soğukkanlılıkla gidişatı durdurup afeti önlediğimiz deneyimlerimiz olmuştur. Veya yanlış sözleri kullanmaktan imtina ettiğimiz, kibre, öfkeye, küçümseyici alaya izin vermediğimiz, kişiliğimizin bizi sürüklemesine olanak tanımadığımız kilit anları anımsarız. İşte bu durumlarda bir şeyler araya girmiştir. 
Araya giren farkında olmamızdı. Birden tehlikenin varlığına uyandık; yapmakta olduğunuz şeyin aptallığını ve yıkıcılığını anIadık ve işler daha kötüye gitmeden durduk. Bazen geriye baktığımızda işimizi, an yakın arkadaşımızı, evliliğimizi yitirme, çocuklarımıza yabancılaşma noktasına ne denli yaklaştığımızı görür, soğuk terler dökeriz. İçimizde bir şeyler uyanıp da yapmakta olduğumuzu görmeseydik yaşamımızın geri kalan kısmını çok daha değişik geçirecektik. Bu can alıcı anlarda kendimizde olmamız tarihin akışını değiştirdi.
Farkındalık, temel doğamızın bir parçasıdır; varlığımızın, deneyimleri kayıt altına alan kısmıdır. Farkındalık gibi temel bir unsurdan yoksun olarak yaşamak hayal edilemez. Daha basit olarak ifade etmek istersek farkındalık, dikkat etme yeteneğimizdir. Ne yazık ki genelde kişiliğimiz ile uğraşıyor, düşlemler, kaygılar, tepkiler veya öznel anılarla vakit geçiriyoruz. Bu konulara yoğunlaştığımız zaman yaşanan anı yitiriyoruz. Dikkatimiz çevrede olan bitenden uzaklaşıp daralıyor, dar kaygılara veya tepkilere takılıyor ve böylelikle “ uykuya dalıyoruz.” 
Don Richard Riso - Russ Hudson - Enneagram

17 Şubat 2019 Pazar

Kendini Anlamak

Enneagramın kullanılabileceği iki temel alan şu şekilde özetlenebilir: Kendini anlamak (kendimizi olduğumuz gibi görmek) ve başkalarını anlamak (daha uyumlu ilişkilere girebilmek için).
Şimdiye kadar Enneagram en çok “ kendini anlamak” için kullanılmıştır. Enneagram ile korku ve arzularımızın, güçlü ve zayıf yönlerimizin, savunmalarımızın ve kaygılarımızın, bozulma ve düş kırıklığına gösterdiğimiz tepkilerin ayırımını yapabiliriz. Daha olumlu bakarsak yargı ve kuruntularla uğraşmak yerine, gerçek yeteneklerimize ve en güçlü yönlerimize yoğunlaşmayı öğrenebiliriz. Enneagramdan yararlanabilmek için bu sisteme ucu açık bir görüşle yaklaşmak gerekiyor. Sistemin yardımı ile kendimizi gözlemlemeye başladığımız zaman nasıl ve neden kendimizden kaçtığımızı göreceğiz. Bu arada bizi rahatsız eden veya kendimiz hakkında oluşturduğumuz imaja uymayan şeyler keşfedebiliriz. Önemli olan kendimizi yargılamamamız ve suçlamamamızdır.
Tarzımızı inceledikçe kişiliğimizin çok küçük yaşlarda savunma amacı ile oluştuğunu anlayacağız. Uzun yıllardır bu kişilik özellikleri ile yaşıyoruz ve belki de artık bazılarına ihtiyacımız yok. Eski alışkanlıkları terk edip Enneagramın işaret ettiği sağlıklı seviyelere çıkabiliriz.
Don Richard Riso - Russ Hudson

Enneagramın kuş bakışı

Herkesin ruhsal ve tinsel (spiritüel) konuları aynı değildir veya aynı sırada değerlendirilemez. Kişilik yapımızı tanıdığımız zaman neden kapandığımızı, gelişmemizin neden durduğunu anlayabiliriz. Enneagramın kuş bakışı görüşü, içimizde ve ilişkilerimizde neler olup bittiğini ortaya çıkarır. Ruhsal ve tinsel alanların gizemliliğini ortadan kaldırır ve bunları rahatça konuşabileceğimiz teknik olmayan, yargıdan uzak bir dil edinmemizi sağlar. Böylece bu gerçeklerin aslında bize hiç de yabancı olmadıklarını, tam tersine bu dünyaların içinde yaşadığımızı görebiliriz. Enneagram günlük kavrayışlarımızı anlamamızı sağladığı gibi tinsel özlemlerimize de yanıt verir çünkü kişiliğimizin bizi nasıl sınırladığını belirgin bir şekilde gösterir ve gelişme yolumuzu çizer. Kişiliğimizin özlemlerinin ve yapısının aslında ruhumuzun hâzinesini ortaya çıkaracak kılavuz olduğunu öğretir. Kendini yaralayıcı örüntülerimizin, ruhsal acıların ve sınırlamaların tinsel yetimizin (kapasite) göstergesi olduğunu söyler, Böylelikle kendimizi değişik bir açıdan görmeye başlarız. Bunu şefkat, iyileşme, sevgi ve dönüşüm izler. 
Don Richard Riso - Russ Hudson 

4 Şubat 2019 Pazartesi

Enerji ve Kendini Çalışma / John G Bennett


Enerji, uygun ya da doğru türden olmalı. Örneğin, saatimin Çalışmasını istiyorsam saat in yayını kurmak gerekir. Bu, yaya enerji verdiğimi gösterir ve saat çalışmaya başlar. Saati kurmak için başka bir çeşit enerji kullanamam. Eğer yumurtayı pişirmek istiyorsam suyu kaynatmam gerekir, fakat saatimi kurmak için onu gaz fırınının üzerine koymanın bir yararı olmaz. Eğer arabamı hareket ettirmek istersem, yanan petrolden elde edilen enerjiyi onun içine koymam gerekir. Eğer vücudumun hareket etmesini istersem yiyecekten elde edilen enerjiyi içime koymam gerekir, fakat arabamın deposuna yiyecek koyamam ve kendimi petrolle besleyemem.

Aynı şey psişik fonksiyonlarımız için de geçerli. Her çeşit içsel çalışma özel bir niteliğe sahip enerji gerektirir. 

31 Aralık 2018 Pazartesi

Kibrin Kırılması / Maurice Nicoll

Uyanmanın  çok uzun  ve acı  veren bir  süreç  olduğunu anlamalısınız.  Uyanmak; kendimiz  hakkında,  neye benzediğimiz hakkında giderek daha fazla şuurlu  hale gelmektir.  Duygusal alanda bu çok zordur, insanlar başkaları için en iyisini yaptıklarını çok sık tahayyül ederler; reali­tede ise, gerçekten utanmaları gereken en nahoş duygularını, en acıtıcı, en zararlı ve sıklıkla en iğrenç duygularını ifade etmekten başka bir şey yap­mamışlardır. Aslında nahoş duyguları ifade etme, sık sık hayatta  “samimi olma” ya da “yardım etmeye çalışma” vs. adı verilen şeydir. İnsanlar aslın­da birbirine her tür nahoş ve berbat şeyi söylemenin iyilik olduğunu düşü­nür  ve tatlı bir şekilde  gülümserlerse  yardımseverlik ve iyi  niyet  uygula­dıklarını  zannederler.  

Duygusal  durumlarımız  açısından  problem  budur. Yardımsever ya  da  iyi niyetli değiliz ve yapılması gereken şeylerin başın­da bunu en dipten fark etmek ve ondan nefret etmek gelir. Her şeyde ken­dimizi  severiz.  Kibrimizi  tatmin  eden  her  şeyi  severiz  ve  dolayısıyla  bizi pohpohlamadıkça  komşularımızı  sevmeyiz.  Ve  içimizde,  diğer  insanları daha  fazla anlayan  ve hatta  bizi  pohpohlamasalar bile  onlar  için  kaygıla­nan  daha  iyi  “ben”lere  sahip  olsak  bile  kendine  düşkünlüğe,  bencilliğe, kibre ait daha küçük, daha bayağı “ben”ler; belki uzun bir kendini gözlem­leme zaman aralığından sonra ya da kişiliği pasifleştiren şiddetli  hastalık­ların bitkinliği tarafından hareketsiz duruma getirilmeleri haricinde, genel­likle  çok daha  güçlü  olduklarını ispatlarlar.  

Ölüm  anında  insanlar  sadece diğerlerinin  kendilerini  bağışlamalarını  dilerler  çünkü  artık  küçük “ben”lerde  değillerdir.  Fakat  kibrin  bu  kırılışı,  Çalışma'nın  hareketiyle -yani kişinin gerçekten  ne olduğu ile ilgili şuurunun artması vasıtasıyla-, uzun ve sabırlı kendini gözlemleme aracılığıyla ve hayatın hayal ettiğimiz gibi olamayacağını fark etmenin  tüm içsel acısıyla aşamalı  olarak meydana gelebilir

27 Aralık 2018 Perşembe

Şefkat


Enneagram yalnızca kendimizi anlamak ve dönüştürmek için değil, aynı zamanda başkalarını da anlamak içindir. Enneagram ile diğer insanların düşüncelerine, korku ve arzularına, değerlerine, güçlü ve zayıf yönlerine erişebilir ve onları şefkatle kucaklayabiliriz. Kısacası, kendimizinkinden değişik bakış açılarını takdir etmemiz kolaylaşır. Don Richard Riso - Russ Hudson

Gölgeye Övgü’ler (Bir Tip 4 İncelemesi)

                                                                                              “Zarafet soğuktur” Saito Ryoku Ennea...